Görüntülenme Sayısı: 2085
ANAYASA MAHKEMESİNİN SENDİKA TEMSİLCİLERİNİN GÜVENCESİNE İLİŞKİN İKİ FARKLI KARARI
Anayasa Mahkemesinin, 2019 ve 2020 yıllarında verilmiş, sendika yönetici/temsilcilerinin güvencelerine ilişkin iki farklı kararı vardır.
4688 sayılı Kanunun "Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi" başlıklı 18 inci maddesinin aşağıdaki paragrafı ne ifade etmektedir?
"Madde 18-...
Kamu işvereni, işyeri sendika temsilcisi, sendika işyeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez."
Temel soru şudur: Kanunun açık hükmüne rağmen, İdare, sendika yöneticilerini/temsilcilerinin görev yerini değiştirebilir mi, değiştiremez mi? Ya da görev yeri değişikliği hangi hallerde ihlal sayılır?
BASK Hukuk Birimi iki kararı karşılaştırmalı olarak incelemiş ve özetle aşağıdaki değerlendirmelerde bulunmuştur:
Bu kararlardan ilki Abdülkadir Akgün başvurusuna (B. No: 2015/19791) ait “Sendika temsilcisinin çalıştığı işyerinde başka bir birime atanmasının sendika hakkını ihlal ettiği iddiası”na ilişkin olup, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 20/03/2019 tarihli kararında, Anayasa’nın 51 inci maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir
Diğeri ise Mehmet Sabri Gül başvurusuna (B. No: 2015/4248) ait “sendika şube yöneticisinin başka bir ile atanmasının aile hayatına saygı ve sendika hakkını ihlal ettiği iddiası”na ilişkin olup, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 16/01/2020 tarihli kararında, iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Her iki davada oybirliği ile karar alınmıştır ve karşı oy bulunmamaktadır.
10 ay ara ile verilen iki kararda imzaları bulunan 5 üyenin 2’si aynıdır.
1. KARAR: ABDÜLKADİR AKGÜN BAŞVURUSU
(https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/19791) adresindeki karar metni incelendiğinde;
- Millî Savunma Bakanlığında uzman sivil memur) olarak görev yapan başvurucunun aynı zamanda bir sendikanın il (Ankara) temsilcisi olduğu,
- Başvurucunun, görev yaptığı Personel Başkanlığı biriminden başka bir birime atandığı, atama gerekçesi olarak da “sendikal faaliyetlerde etkin rol üstlenmesi” ve “bu nedenle tam bir tarafsızlıkla görevini yerine getiremeyeceği (başvurucunun mensubu olduğu sendika lehine ve diğer sendikaların aleyhine nüfuz oluşturacağı)”nin gösterildiği,
- Başvurucunun görev aylığında 153,69 TL azalma meydana geldiği,
- Başvurucunun, atama işleminin iptali istemiyle Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) açtığı davanın benzer nedenlerle ve 1 üyenin karşıoyu ve oyçokluğu ile reddedildiği,
- Karşıoy kullanan üyenin kapsamlı karşıoy gerekçesinde başvurucunun 58 adet takdir, 1 adet başarı ve 1 adet bakan para ödülünün bulunduğu, görevde yükselme sınavında başarılı olarak personel uzmanı olduğunun belirtildiği, işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğunun belirtildiği,
- Karar düzeltme talebinin de AYİM tarafından kabul edilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Başvurucu, Kanunlarda herhangi bir kısıtlama olmamasına ve sendika yöneticilerinin yasal güvenceye sahip olmasına rağmen sırf il temsilcisi olmasından dolayı görev yerinin değiştirilmesi nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Anaya Mahkemesinin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi başvuruyu “kabul edilebilirlik” ve “Esas” yönlerinden Ulusal Hukuk ve Uluslararası Hukuk açısından değerlendirmeye almıştır.
Ulusal hukuk yönünden;
- 4688 sayılı Kanunun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi”,
- 657 sayılı Kanunun “Tarafsızlık ve devlete bağlılık”, “Yer değiştirme suretiyle atama” ve “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi” kenar başlıklı maddeleri açısından incelemiştir.
Uluslararası hukuk yönünden ise; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kimi kararları ve 87 sayılı ILO Sözleşmesi açısından değerlendirmiş ve tartışmıştır.
Anayasa Mahkemesi sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna ve Anayasanın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar vererek, kararın bir örneğinin sendika ihlalinin sonuçlarını ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar vermiştir.
Karar ile ilgili açıklama, site adremizde yayımlanan (http://bask.org.tr/Habere-Git-1494.html) Anayasa Mahkemesi basın duyurusunda aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
“Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkı, çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün özel bir yönü olarak görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, genel olarak örgütlenme özgürlüğünün ve özel olarak da sendika hakkının Anayasa’da benimsenen temel değerlerden biri olan demokrasiyi somutlaştıran özgürlükler arasında yer aldığını ve demokratik toplumun temel değerlerinden birini oluşturduğunu vurgulamıştır.
Sendika hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
Somut olayda idarenin savunmasında ve AYİM kararında; atama işleminin sebebi başvurucunun Sendikanın il temsilcisi olmasından dolayı tarafsız davranamayacağı, görevini tarafsız olarak ifa etse bile yapacağı işlemlerde kendi Sendika üyelerini koruyacağı düşüncesinin oluşabileceği şeklindedir. Dolayısıyla atama işleminin sebebi doğrudan başvurucunun sendikal faaliyetleriyle ilgili olup idarece başvurucunun bu faaliyetleri dışında herhangi bir ek gerekçe belirtilmemiştir.
Memur statüsünde bir kamu görevlisi olan başvurucu, diğer devlet memurları gibi görevini yerine getirirken gerek idarelerin personele ilişkin işlemlerinin yapıldığı birimlerde gerekse diğer birimlerde tarafsız olmak ve görünmek yükümlülüğü altındadır. Personel işlemlerinin yapıldığı birimlerin diğer birimlere nispeten hassasiyet gerektirdiği iddia edilse de kamu hizmeti sunan memurların tamamının tarafsız olması esastır.
Başvurucunun sicil durumu, kariyer akışı ve sendikal faaliyetleri dışında idarenin bir gerekçe ortaya koymayışı karşısında atama nedeninin salt sendikal faaliyetler olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla atama nedeninin kamu görevlilerine sendika kurma hakkı verilmesinin gerekçesini ortadan kaldıracak mahiyette olduğu açıktır.
İdarenin ve AYİM'in belirttiği gerekçeler incelendiğinde de sendikal faaliyetlerinin başvurucunun personel birimindeki görevini yürütürken tarafsızlığını ne şekilde olumsuz etkilediğinin somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli surette ortaya konulamadığı tespit edilmiştir. Göreve başladığı tarihten bu yana başvurucunun bugüne kadar yaptığı işlerde taraflı veya işinin gereklerine aykırı davrandığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge mevcut değildir.
İdarenin atama gerekçelerinin somut olayda ilgili ve yeterli olmadığı, salt sendikal faaliyete dayanmak suretiyle işlemin tesis edildiği anlaşıldığından atama işleminin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.”
2. KARAR: MEHMET SABRİ GÜL BAŞVURUSU
(https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/4248) adresindeki karar metni incelendiğinde;
- Diyarbakır’dargi Dairesi Müdürlüğünde gelir uzmanı olarak çalıştığı,
- KESK’e bağlı bir sendikanın üyesi ve Diyarbakır şube başkanı olduğu,
- Başvurucuya; 2008 yılında basın açıklaması eylemlerine katılması nedeni açılan disiplin soruşturmaları sonucu bir uyarı ve üç kınama cezası verildiği,
- Başvurucunun 2008 yılında Diyarbakır’da bazı etkinliklere katıldığı ve destek verdiği (“Abdullah Öcalan’a biz de Sayın diyoruz, biz de bu suçu işliyoruz ve kendimizi ihbar ediyoruz”, “Abdullah Öcalan’a İmralı Ceza İnfaz Kurumunda uygulandığı iddia edilen fiziksel şiddet olayını protesto konulu basın açıklaması” ve benzer nitelikli etkinlikler) eylem ve etkinlikler nedeniyle disiplin soruşturması açıldığı, 1 kınama ve 3 uyarı cezası aldığı,
- Disiplin Soruşturma ı raporunda özetle, başvurucunun Diyarbakır'da gerçekleştirilen ve soruşturma açılmasına konu olan bu tür olaylara katılmaya devam edip destek vererek çalıştığı yerde huzursuzluk yaratacağı, hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak davranışlarda bulunmaya devam edeceği düşünüldüğünden başka bir ile atanmasının uygun görüldüğünün belirtildiği,
- Başvurucu, söz konusu disiplin cezaları üzerine 27/3/2009 tarihinde Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının onayı ve Yozgat’ta bir ilçe Mal Müdürlüğüne gelir uzmanı olarak atandığı,
- Başvurucu, atama işlemine karşı İdare Mahkemesinde iptal davası açtığı ancak İdare Mahkemesince Davanın reddedildiği,
- İdare Mahkemesinin ret kararında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 76. maddesi ile Maliye Bakanlığı Personelinin Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik'in (Yönetmelik) 12. maddesine yer verildiği ve disiplin soruşturması raporu ile Emniyet Müdürlüğünün yazılarına değinildiği,
- İdare Mahkemesi kararında; anılan fiillerin 657 sayılı Kanun'un 7. maddesine aykırı hareket olarak değerlendirilip başvurucu hakkında soruşturma açıldığının ve yapılan soruşturma sonucunda fiillerin sabit olması nedeniyle soruşturmacı tarafından başka bir ile atamasının uygun olacağının belirtildiği, söz konusu fiiller nedeniyle başvurucu hakkında yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen raporda getirilen teklif doğrultusunda tesis edilen naklen atama işleminde takdir hakkının kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanıldığının ifade edildiği,
- Başvurucunun kararı temyiz ettiği, ancak Danıştay’ın kararın ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğunu belirterek temyiz talebini reddettiği ve kararı onadığı, kararın düzeltilmesi talebinin de Danıştay tarafından reddedildiği,
- Bunun üzerine ”Sendika şube yöneticisinin başka bir ile atanmasının aile hayatına saygı” ve “sendika haklarını” ihlal ettiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Anaya Mahkemesinin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi konuyu “kabul” edilebilirlik” ve “Esas” yönlerinden Ulusal Hukuk ve Uluslararası Hukuk açısından değerlendirmeye almıştır.
Mahkeme başvuruyu ulusal hukuk yönünden;
- 4688 sayılı Kanunun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi”,
- 657 sayılı Kanunun “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi” kenar başlıklı 76. Maddesi,
- Maliye Bakanlığı Personelinin Yer değiştirme suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin “Hizmetin gereği” başlıklı 12. Maddesi,
açısından incelemiştir.
Uluslararası hukuk yönünden ise ; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kimi kararları açısından değerlendirmiş ve tartışmıştır.
Anayasa Mahkemesinin İnceleme ve Gerekçeleri
Başvurucunun iddiasını inceleyen Mahkeme bazı kararlara da atıfta bulunarak ilginç noktalara vurgu yapmıştır:
“Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı, diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara bağlı olmayı gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta ve kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu sınırlamaları zorunlu kılmaktadır” …
“İdarenin atama işlemleri konusunda belirli bir takdir alanı bulunduğu kabul edilmelidir. Kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur”… “Bu noktada kamu hizmetlerinin sürekliliği ve düzenliliği ilkesi ile kamu görevlilerinin aile hayatına saygı hakları arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekir”
Anayasa Mahkemesi Kararında; başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, atama işlemi nedeniyle devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve ne şekilde aile birliğinin etkilendiğini ikna edici surette ortaya koymasının beklendiğini belirtmiştir.
Başvurucunun eş ve çocuklarının Diyarbakır’da yaşamaya devam ettiğini, atama işlemi nedeniyle aile birliğinin bozulduğu iddiasına karşılık başvurucu; kendisine yüklenen külfetin bir kamu görevlisi olarak katlanılması mümkün olmayan bir ağırlığa ulaştığını gösteremediği için başvurunun temellendirilememiş şikayet kapsamında kabul edilmesi gerektiğini, bu nedenle kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi” gerektiğini belirtilmiştir.
Mahkeme ihlal iddialarına ilişkin izlenmesi gereken yolu, Mahkeme İçtüzüğü ve önceki kararlarından örnekle vererek vurgulamıştır:
“Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer. Zikredilen kurallara göre başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır.”
“Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi, başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ortaya konulan somut bilgi ve belgelerin niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması başlangıçta zorunludur”.
Mahkeme, bu açıklamalardan sonra kararının gerekçesini açıklamaktadır:
“Somut olayda başvurucu, sendikanın şube yöneticisi olduğu gerçeği dışında atama işleminin temelinde yer alan disiplin cezalarının sendikal sebeplerle veya sendika hakkının kullanılması nedeniyle verildiğini gösterebilmiş değildir. Başvurucu, iddialarını ispata yarayabilecek ne herhangi bir sendika kararı ne de söz konusu eylemlerin sendikal faaliyet kapsamında yapıldığına dair somut bilgi ve deliller ortaya koymuştur. Dolayısıyla başvurucu, atama kararının salt sendikal nedenlere dayandığını makul gerekçelere dayalı olarak açıklayamamıştır. Öte yandan başvurucu, atama işleminin sendikal faaliyetlerini sürdürme hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğunu da kanıtlayamamış ve bu kapsamda atandığı yeni görevinin sendika faaliyetlerini sürdürmesine engel olduğunu ikna edici bir biçimde ortaya koyamamıştır. Başvurucuların sendikal nedeni ortaya koyamadıkları durumda sadece atama işleminin yerinde olup olmadığını denetlemek ise Anayasa Mahkemesinin görevi değildir.”
“Başvurucunun hakkında verilen atama kararının sendikal faaliyetlerini sürdürme hakkını ihlal ettiğini kanıtlayamadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.”
Mahkeme açıklanan gerekçelerle; “Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA”,
“Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA”,
Karar vermiştir.
KARARLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SENDİKA YÖNETİCİ/TEMSİLCİLERİNİN GÜVENCESİ
Anayasa Mahkemesinin her iki kararının sendika yönetici/temsilcilerinin güvenceleri açısından incelendiğinde, ihlal iddiasıyla başvuru dilekçeslerinin temellendirilmesinde nelere dikkat edilmesi gerektiği açıkça görülmektedir. Mahkemeye göre; “İhlal iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer.”
Bu nedenle başvurucunun “İhlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır.”
“Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır.”
Mahkeme; ihlal iddialarının ihlal edilen hak ile ilgili ve sınırlı olduğunu belirterek, ikinci olayda “Sendikal nedeni ortaya koyamadıkları durumda sadece atama işleminin yerinde olup olmadığını denetlemek ise Anayasa Mahkemesinin görevi değildir.” denilerek ihlal dışındaki konuların başvuruya konu edilmesinin önüne geçmek istemektedir.
Yine Mahkeme, başvuruculardan ihlallerin sendikal sebeplerle veya sendika hakkının kullanılması nedeniyle gerçekleştiğini göstermelerini, bunun için de iddialarını ispata yarayacak sendika karar ve ihlale sebep olmuş eylemlerin sendikal faaliyet kapsamında yapıldığının somut bilgi ve belgelerle ortaya konmasını, ihlallerin salt sendikal nedenlere dayandığının makul gerekçelere dayalı olarak açıklanmasını istemektedir.
Yani Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya kadar olan sürecin her safhasında, ihlal olaylarının sendikal sebeplerle gerçekleştiğini, belirli bir çerçevede ve ciddiye alınarak bilgi, belge ve somut olaylarla gerekçelendirilmesini istemektedir.
Bir kez daha hatırlatalım: Anayasa Mahkemesi idarelerin işlem ve eylemlerinin doğruluğunu veya haklılığını denetlememektedir.
Anayasa Mahkemesi, sendikal faaliyet kapsamında hak ihlali yapılıp yapılmadığı iddialarını başvurucunun sunduğu bilgi, belge ve somut olay ve gerekçelere göre incelemektedir.
Birinci olayda idare, sendika temsilciliği nedeniyle işlem yaptığını yazılı olarak ifade ettiği için hüküm vermek kolay olmuştur.
İkinci olayda ise idarenin böyle bir ifadesi olmadığı için, hak ihlalini ispatlamak başvurucunun sunduğu bilgi, belge ve somut olaylarla gerekçelerine kalmış, iddiaların dayanak ve gerekçeleri yeteli bulunmamıştır
Yani sorun bireysel başvuru dosyasının usulüne uygun hazırlanıp hazırlanmadığıdır. Bu başvuruda dosyanın yeterli hazırlanmadığı anlaşılmaktadır.
Sendika yönetici ve temsilcilerinin güvenceleri konulu hak ihlallerinin yargıya taşınması ve dava açılması durumunda, ilk derece mahkemesinden Anayasa Mahkemesine kadar her kademede yukarıdaki hususlar dikkate alınarak dosya hazırlanması gerekmektedir.
BASK Hukuk Birimi